Şair maskeleri düşürmek için uğraşır – ZEYNEP YILDIRIM
Duran Boz: “Şair, haksızlıkların olduğu bir dünyada söz alarak konuşma hakkı talep eder. Zulmü bir yaşama tarzına dönüştürenlerin maskelerini düşürmek için uğraşır. Şairin/şiirin ödevi, nereden ve kimden gelirse gelsin her hâlükârda zulme ve zulmün türevlerine itiraz etme tavrından vazgeçmemek olmalıdır.”
Şiirin izini sürerken yeni çıkan şiir kitaplarını da ilgiyle takip ediyorum. Yeni kitabı çıkmış çiçeği burnunda bir şair olarak da özel bir heyecana sahibim. Litros Sanat’ın yeni sayısında Türk Edebiyatımızın önemli isimlerinden Şair, Yazar Duran Boz’un Eylül’de Hece Yayınları’ndan çıkan
“Sevdanın Hükmü Baki Defteri Toplu Şiirler (1980-2006)” kitabı hakkında konuşmak için Duran Boz ile bir araya geldik. Duran Boz Yitiksöz dergisinin genel yayın yönetmenliğini yapıyor. Ekim’de Yitiksöz dergisi Eskader (2023) Dergi ödülünü aldı. Şiir, biyografi ve deneme türündeki kitaplarının yanı sıra edisyon eserleri var. Yazı çalışmalarına arkadaşlarıyla birlikte Işık gazetesi ve Kelam dergisinde başladı. Şiir ve yazılarını; Edebiyat dergisi, Yeni Sıla, İkindi Yazıları, Kayıtlar, Yedi İklim ve Hece dergilerinde yayımladı. “Sevdanın Hükmü Baki Defteri” namı diğer Ömer Erinç adıyla okura yeni bir merhaba diyor.
“Sevdanın Hükmü Baki Defteri Toplu Şiirler” kitabınızı Ömer Erinç müstear adıyla çıkardınız, bunu biraz açar mısınız?
1980 Mart’ında Edebiyat dergisiyle hayata merhaba diyen Ömer Erinç; şiirle, yazıyla kurduğu bağ ile bugünleri de yürümek için sözleşmiş olsa gerektir.

Her şair kendi şiirini yazar
Şiirlerinizde; dağ, toprak, ağaç, yaprak, rüzgâr, gül, çeşme, çarşı, yağmur, günbatımları, ikindiler, nehir, ırmak, güvercin gibi şiirde çağrışımı yüksek kelimeleri seçmişsiniz. Bu bana Behçet Necatigil şiirinde çağrışımı yüksek kelimeleri kullanmasını anımsattı. Tespitime katılır mısınız?
İnsan içine doğduğu dünyayı oluşturan nesnelerden, varlıklardan, oluşlardan uzak yaşayabilir mi? Bir şairin yukarıda sıraladığınız kavramları şiirlerinde kullanmış olması diğerinin kullanamaması anlamına gelmez. Sonuçta Behçet Necatigil’le Ömer Erinç aynı yüzyılda ve aynı topraklarda yaşıyor. Aynı sulardan içerek, aynı sokaklardan geçerek hayatlarını zenginleştirme tavrına ilgisiz kalmıyor. Dolayısıyla birinin kullandığı isimleri, kavramları, oluşları diğeri de elbette şiirlerinde kullanacaktır. Bence aynı zaman diliminde yaşayıp aynı topraklarda yürüyerek aynı gökyüzüne bakmak ve aynı ırmakları, denizleri dağları görmek doğal olarak bunların yazıya, şiire girmeleri sonucunu beraberinde getirir. Dolayısıyla Behçet Necatigil sevdiğim bir şair olmakla birlikte Ömer Erinç şiiriyle aynı gözle görmez hayatı. Beslendiği kaynakların çeşitliliği, ülküsel tercihler aradaki bakış farklılıklarının habercisi olur. Böylelikle de her şair her hâlükârda kendi şiirini yazar.
Maraş’ta istikrarlı bir yürüyüşle Yitiksöz dergisini çıkarıyorsunuz. Şiirin imkânları kısıtlayıcı oluyor mu?
Diğer dergiler gibi Yitiksöz de yazının sergi alanıdır elbette. Şair, sonludan sonsuza ayarlar antenlerini. Bu yönelişle şairin imge dünyası zenginleşir. Düşler, düşünceler şairin atlası olur. Kendi kavlince aşkın olanın peşine düşer şair.
Nuri Pakdil buketler sunar çağın yaralı insanına

“Gün Kararmadan” şiirinizde: “benim ustam/ hep anlatır o kitaptan/ akşam kepenkleri kapamadan/ biz görürüz emeği çalanı/ örsle çekiş arasından” Nuri Pakdil’den bahsediyorsunuz. Şiirinizde; emek, alın teri, dayanışma, işçi, gibi kelimeler var. Nuri Pakdil şiirinize, düşünce dünyanıza nasıl bir katkı sağladı?
Nuri Pakdil, yaşadığımız yüzyılı ve insanlığın bunalımlarını sorgulayan bir yazardır. Yitik insaniliği aramıştır bir ömür. Yaşadığı sürece “insanı, insana karşı savunma”nın kavgasını vermiştir. Alın teri hırsızlarını, emek hırsızlarını yargılamıştır şiir ve yazılarında. Kalemini bir bakıma bir mitralyöz gibi kullanır. Buketler sunar çağın yaralı insanına. Yaralanmışlıklarını okumaya çağırır çağdaş insanı. Bunalımlardan geçen modern insan için çıkış yolları önerir. Evrensel insan sıcaklığını duyuracak hamlelerle ayağa kalkmaya çağırır insanı.
“Selamlandıkça salvolar soluyan çocuklar/ nefesleri Filistin kokar/ dallarda kan tutar kirazların” mısralarınızda Ortadoğu acılarına karşı bir duruş ve zulme karşı eleştiri var. Şairin sorumluluğu büyük, şiirin başkaldıran yönü etkili oluyor mu sizce?
Şair, haksızlıkların olduğu bir dünyada söz alarak konuşma hakkı talep eder. Zulmü bir yaşama tarzına dönüştürenlerin maskelerini düşürmek için uğraşır.
Yaşadığımız dönemde Filistinliler için alışan soykırım makinesini reddetmek ve işlenen cürümleri sorgulamak tavrı insanın temel seçimi olmalıdır. Aksi takdirde insanın ufkunu genişletecek, ona ışık olabilecek tutamak kalmaz ortada. Bundan dolayı şairin/şiirin ödevi, nereden ve kimden gelirse gelsin her hâlükârda zulme ve zulmün türevlerine itiraz etme tavrından vazgeçmemek olmalıdır.
Şiirlerimin omurgası insanlık tarihinin hikâyesi
“Karanfil Yoğuran Irmaklar” yeni şiirlerinizde; Eyyub, İbrahim ve Yusuf (as)’u okuyoruz. İlk şiirleriniz olan “Turna Gözleri” ve “Karanfil” 1991 yılında “Geniş Zaman Süvarileri” 1999’da yayımlandı. İlk şiirleriniz daha öfkeli ve haykıran şiirler. Yeni şiirleriniz sakin bir tonda ilerliyor, bunu neye bağlıyorsunuz?
“Geniş Zaman Süvarileri” ve “Karanfil Yoğuran Irmaklar” birbirinin devamı şiirlerdir. Hazreti Âdem’le başlayan büyük hikâyenin günümüzdeki süreğinin Ömer Erinç’in bakış açısıyla anlatılması denemesidir. Bundan dolayı zikrettiğiniz peygamber isimleri ve bu peygamberlerin karşılaştığı durumlar söz konusu kitaplardaki şiirlerin omurgasını oluşturuyor. Bu omurga, insanlık tarihinin de hikâyesi oluyor aslında. Bahsedilen kitaplara dikkatlice bakıldığında Kur’an’daki peygamber kıssalarına, peygamberler tarihine atıflarla bu şiirlerin kurulduğu fark edilir. Tarihe ve bugüne göndermelerle örülen bu şiirlerde, yaratışla başlayıp bugünlere sarkan insanlık hikâyesinin konu edildiği dikkatlerden kaçmaz. Bu da Ömer Erinç’in insanlığın büyük hikâyesini okuma tarzı olsa gerektir. Sonrasında yazılan şiirlerin de aynı duyarlığın farklı biçimlerde tezahürü olarak okunmasının doğru olacağı kanısındayım.
Kudüs yalnızlığa terk edildi
“Kudüs: mimarı melekler olan şehir/ bulutların ipekten mendiliyle/ göğeren devrimidir toprağın” mısralarınız ve “seslerin toplu akması” söyleminizle ilgili neler söylersiniz?
Kudüs, ilk kıble. Hazreti Muhammed’in miraç yolculuğundaki son yeryüzü durağı. İnsanlığın yeryüzü macerasının kavşak noktasıdır aynı zamanda. Yolların, yönlerin, kavimlerin buluşma noktası. Metafizik atlıların işaretiyle kurulan şehirdir Kudüs. Bir kutlu elin değmesiyle temeli yükselen Kudüs şimdilerde serapa yalnızlığa terk edilmiş durumda. İnsanlığın İslam’la yakaladığı aydınlık günlerin ardından zulmete gark olan Kudüs şehri, yeniden İslam’ın kendisini kucaklayacağı günlerin geleceğine dair inancıyla seslerin toplu akmasını talep ediyor. İnsanlık adına yeniden söz alacağı vakitleri büyütüyor kalbinde.
Kaynak: https://www.litrossanat.com/edebiyat/sair-maskeleri-dusurmek-icin-ugrasir

























