Hayatın Şiiri – İsmail Kıllıoğlu
Birkaç hafta önce Yedi İklim dergisinin Üsküdar’daki mekânında sevgili şair Hüseyin Atlansoy ile karşılaşmıştık. Yeni baskıları yapılan “İntihar İlacı” ve “Kaçak Yolcu” adlı kitaplarını imzalayarak sunmuştu. “İntihar İlacı”na şu “Sevgili İsmail Kıllıoğlu Ağabey için ‘ateş yalımı üstünde bir toplantı’ya gecikmiş bir selam ile” cümlesini eklemişti. Bu cümleyle ne kastettiğini, bir bakıma bir hatıra çerçevesinde şöyle anlattı: “Ateş yalımı üstünde bir toplantı” adlı hikâye kitabımın ilk yayımı ve Hüseyin’e bir gazeteye sarılı olarak gönderilişinin üzerinden kırk yıl geçmiş. İşte bu hatırayı, geçen hafta yayımlanan yazıda aktarmayı düşünmüştüm, ama sonradan yazmadığımı fark ettim. Böylece maksat gerçekleştirildi.
Hayat ile sanat, eğer, bir olgu olarak tanımlanır ise her birisinin aynılığı ya da ayrılığı, bir bakıma irdeleme, hatta tartışma konusu haline getirilebilir. Nitekim farklı dönemlerde, çeşitli nedenlere dayanılarak tartışma konusu, hatta sorunu olarak da yaklaşılmıştır. Sanatın çeşitli alanlarında ve her alanın kendine özgü diliyle hayatın anlatılmaya çalışıldığını sanat ürünlerine bakarak söylemek mümkündür. “Hayatın şiiri”, gerçekte bir anlamda “sanat” olan hayatın özüne uygun anlatımıdır, denebilir.
Ömer Erinç’in “Sevdanın Hükmü Baki Defteri” adlı toplu şiirleri (Hece Yayınları, Ankara 2024), sanatı önceleyen bir yaklaşımla hayatı anlatmaya yönelmiş sanatın bir yansıması şeklinde değerlendirilebilir. Bilindiği ve çeşitli vesilelerle açıklandığı üzere “Ömer Erinç” müstear, yani takma bir addır. Rahmetli Nuri Pakdil’in bir armağanı olarak Duran Boz, bu adı onuruyla yüklenip taşımaktadır. Nuri Pakdil’in benzer birçok takma adlandırması bugün bilinmektedir. Sözgelimi kendi takma adları “Ebubekir Sonumut”, “Emin Ziyaioğlu”, M. Akif İnan’ın “Mehmet Reha”, Cemil Çiftçi’nin “Cemil Cela”, İsmail Kıllıoğlu’nun “Mustafa Yakup” takma adları da böyledir.
Ömer Erinç’in “Sevdanın Hükmü Baki Defteri”, daha önce yayınlanmış şiirlerinin şu bölümlerinden oluşmaktadır: “Turna Gözleri ve Karanfil”, “Geniş Zaman Süvarileri”, “Karanfil Doğuran Irmaklar”, “Kozasını Çapalayan Kelebek.” Her bölüm kendi içinde alt başlıklara da ayrılmaktadır. Mesela “Kozasını Çapalayan Kelebek”, “Senfoni”, “Aşk”, “İnşirah”, “Yağmur Toplayan Irmaklar” alt başlıklara ayrılan şiirlerden oluşmaktadır.
Ömer Erinç şiirini kurarken, doğanın, varlığın, nesnenin, olay veya durumun uyandırdığı ya da çağrıştırdığı imgeler yoluyla duyarlığın devinimini izlemektedir. Bir anlamda sanatın, şiirin imkânını doğaya, varlığa, nesneye, olay veya duruma teşmil etmekte, büründürmeye yönelmektedir. Böylece gerçekliğin algılanması, duyumsanması, kavranması imge ve çağrışım diline dönüştürülmektedir. Kuşkusuz bu yeni imgelerin, çağrışımların, duyarlıkların ve kavrayışların oluşmasına, ortaya çıkmasına yeni imkânlar sağlayıcı bir nitelik şeklinde değerlendirilebilir. Bir ipucu olarak “Nabız Yoklaması” şiirine bakılabilir.
“bilinç bulanmış dereler dengi
Gecenin konçertosunu geçiyor akarak
Kırmızı fondan titreşen bağlara
Şavkır dalgaların mor çırpınışı
Gümbürtüsüyle duvarlar aşan
Savatlı hecin develerinin
Dolaysız çağrışımları vardır cenklerde”.
Kaynak: https://www.milligazete.com.tr/makale/25529574/ismail-killioglu/hayatin-siiri

























