Duran Boz’la Hayat, Sanat, Edebiyat, Dergi ve Dergicilik Üzerine Söyleşi – Vedat Ali Kızıltepe
-Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
–01.01.1958’de Kahramanmaraş’ın Hacıeyüplü Köyünde doğdum. İlk ve ortaöğrenimimi Kahramanmaraş’ta, yükseköğrenimimi ise İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde tamamladım.
1985 ile 2023 yılları arasında çeşitli okullarda öğretmenlik yaptım.
Yazı çalışmalarıma; bir grup arkadaşla Işık gazetesi ve Kelam dergisinde başladım. Şiir ve yazılarımı Edebiyat, Yeni Sıla, İkindi Yazıları, Kayıtlar, Yedi İklim, Hece ve Yitiksöz dergilerinde yayımlamaya devam ediyorum.
Şiir ve yazılarımı Ömer Erinç adıyla da yayımladım.
Kahramanmaraş İmam Hatip Lisesinde öğretmenlik görevini sürdürürken okulun çıkardığı Dost dergisiyle Kahramanmaraş Yıldırım Beyazıt Anadolu Lisesi ve Mehmet Gümüşer Anadolu Lisesinin çıkardığı Dört Mevsim Düşünce dergilerinin genel yayın yönetmenliğini yaptım. Şimdilerde ise Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi adına yayımlanan Yitiksöz dergisinin genel yayın yönetmenliğini yapıyorum.
Yeni çalışmalarımı şiir, deneme, biyografi alanlarında sürdürmekteyim.
Evli ve altı çocuk babasıyım.
Yayımlanan eserlerim; Turna Gözleri ve Karanfil (Şiir, 1991), Geniş Zaman Süvarileri (Şiir, 1999), Bir Şimdikizaman Şairi Mehmet Âkif Ersoy (Biyografi, 2008), Yahya Kemal Kitabı (Biyografi, 2008), Kitaba Çağrı Sınavında İnsan (Seçki, 2009), Yazarların Şehri Kahramanmaraş (Seçki, 2009), Şiirli Şehir Kahramanmaraş (Seçki, 2009), Kahramanmaraş Öykü Günleri-Erdoğan Aydoğan’la birlikte- (Sempozyum Bildirileri, 2010), Seferi Yazılar, (Deneme, 2010), Düşünen Kalem Nuri Pakdil-Hüseyin Su ile birlikte- (Sempozyum Bildirileri, 2011), Çok Sesli Bir Yazar Rasim Özdenören (Sempozyum Bildirileri, 2011), Kitaba Çağrı (Seçki, 2012), Kahramanmaraş Türküleri ve Oyun Havaları-H. Fatoş Derebent ile birlikte- (2012), Büyük Doğu’nun Ruhu Necip Fazıl Kısakürek (2013), Şiirin Zarif Prensi Cahit Zarifoğlu (Seçki, -Erdoğan Aydoğan ve Ahmet Türk’le birlikte- 2016), Mekân Hikâyeleri (2017), Okuma Hikâyeleri (Genişletilmiş Baskı-2017), Yazma Hikâyeleri (Genişletilmiş Baskı-2017), Okuma Atlası (2020), İkindi Yazıları Tıpkıbasımı (2020), Kahramanmaraşlı Şairlerden Çocuk Şiirleri (2020), Yedi Güzel Adam’ın Maraş’ı (2021), Hamle dergisi tıpkıbasımı (2022), Sevdanın Hükmü Baki Defteri (Şiir, 2024)’dir.
-Dergiyi diğer yazılı materyallerden farklı kılan nedir? Gazete ve dergi yazarı arasında ne tür ilişkiler kurulabilir? Derginin kitap ve gazeteden farkı nedir?
-Dermek sözcüğünden türetilen dergi, belli aralıklarla yayımlanmakta olan farklı konularda ve çeşitli yazarlar tarafından kaleme alınan yazılardan oluşan süreli yayın anlamına gelir.
Gazete günlük olup güncelin çağrışımlarını okura aktarır. Günübirlik olaylar ve oluşlar gazetenin gündemine girer. Dolayısıyla gazete yazarı okuruna gündelik anlamda olup bitenleri yorumlar ve aktarır. Bu yönüyle kalıcılık arz etmeyen gazete anında okunur ve biter. Güncelin kıskacının dışına çıkamayan gazete okuru ise derinlikli düşüncelerin kokusunu almaktan oldukça uzaktır. Elbette bütün gazete yazarları ile yazılarını aynı kategoride düşünmek imkânsızdır. Dönemsel şartlar muvacehesinde Nurullah Ataç, Necip Fazıl Kısakürek, Falih Rıfkı Atay, Refik Halit Karay, Sezai Karakoç, Cemal Süreya, Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Mehmet Akif İnan, Alaeddin Özdenören, İsmet Özel gibi yazar ve şairler de günlük gazetelerde yazılar yazmışlardır. Adı geçen yazar ve şairler günlük gazete yazısı yazarken de güncelin oltasına düşmeme kaygısını taşıyarak kalemlerini bu istikamette kullanmışlardır.
Bir yönüyle gazete âdeta tüketilmek üzere çıkar. Günübirlik olayların, olguların izini sürer. Dolayısıyla gazete, günlük olarak okunup elden çıkarılan hemencecik biten bir yapıya sahiptir. Kitapsa gerektiğinde yeniden başvurulan, okunan basılı malzemedir. İhtiyaç duyuldukça ele alınır ve okşanır. Birkaç sayfalık gezilerle yeniden okurunu kendisine çeker.
Dergi ise belli süreler içinde yayın piyasasında görülmekle birlikte ilgilisinde yadsınamaz bir ilgi uyandırarak okuyucuyu kendine bağlar. Gazeteler genellikle günlük periyoda sahipken dergiler haftalık, aylık, iki aylık ve mevsimlik periyotlarla okura ulaştığından derginin yeni sayısı yayımlanıncaya kadar daha önce yayımlanan sayısı okunur ve bitirilir. Sonrasında da arşivlerdeki yerini alır. Uzun erimli koleksiyoncuların mezatlarına kadar yolculuğuna devam eder de kütüphane raflarını umulmadık bir şekilde süsler.
-Dergiciliğin tarihi sürecinden bahseder misiniz? Türkiye’de dergiciliğin dünü ve bugünü arasındaki farklar nelerdir?
-Dünyada bilinen ilk dergi 1665’te Fransa’da ve İngiltere’de yayımlanır. Osmanlıda ise ilk dergi 1850 yahut da 1851’de yayımlanan Vekayi-i Tıbbiye’dir. Bunu Mecmua-yı Fünun, Mir’at, Ceride-i İber-i İntibah, Ceride-i Askeriyye gibi dergiler takip eder. Sırat-ı Müstakim’den Sebilü’r-Reşad’a Servet-i Fünun’dan Genç Kalemler’e Dergâh’tan Aydede’ye, Çınaraltı’na uzanan çizgide çok sayıda dergi yayımlanır.
1930’lu yıllardan itibaren de Varlık, Ağaç, Hareket, Tercüme, Büyük Doğu, Yeditepe, Türk Dili, Seçilmiş Hikâyeler, Yaprak, Türk Sanatı, Şiir Sanatı, Diriliş, Edebiyat, Mavera, Oluşum, Türkiye Yazıları, Üç Çiçek, Yedi İklim, Kayıtlar, Dergâh, İpek Dili, Düş Çınarı, İstanbul Bir Nokta, Hece, İtibar, Muhit, Karabatak, Mahalle Mektebi gibi dergiler yayın ağındaki yerini alır. Bu dergilerden her biri dönemsel şartlar içerisinde birer okul işlevi görmüş olup yazıya tutulanları ince sağanaklardan geçirerek yetiştirmenin umudunu bitirmişlerdir yeryüzünde.
Modern dönemde de dergiler; sanat, edebiyat ve düşünce ürünlerinin sergilenme yeri olmuştur. Yazıya tutulanlar kalemlerini öncelikle dergilerde sınar. İlk talimlerini dergilerde yapanlar için yazmak bir yetkinleşme ocağına kaydolma anlamını taşır. Yazar adayları kalemlerinin tutukluğunu çözdükçe yazıyla aralarındaki mesafe de kalkar. Çünkü bir derginin yazarı olmak onun mutfağında yetişmeyi zorunlu kılar. Dolayısıyla her dergi bir okul anlamını beraberinde taşır.
-Dergi yayıncılığı özel bir birikimi gerekli kılmaktadır diyebilir miyiz? Herkes dergi çıkarabilir mi?
-Evet dergi çıkarmak belli bir birikimi gerektirir. Kültürel, düşünsel ve zihnî birikim olmadan dergi çıkarmak bir anlam ifade etmez. Çünkü her derginin bir kimliğinin, bir dünyasının olması kesin zorunluluktur. Sonuçta her dergi bir iddiaya perçinlenerek çıkar. Yazarın dünyası ile derginin dünyası arasındaki mutabakat ürüne de yansıyarak derginin muallakta olmasının önüne geçer.
Dil, düşünce ve estetik terbiye olmadan dergi çıkarma girişiminde bulunmak kişiyi zora sokar. Uzun erimli bir çabanın ortaya çıkabilmesi için birikim sahibi olmak kaçınılmaz bir mecburiyettir. Aslında her önüne gelen dergi çıkarmamalı. Yapabileceği, üstesinden gelebileceği işlerde enerjisini tüketmelidir. Ben de yapabilirim hissi kişiyi bir yere taşımaz. Sadece bir heves olarak ortalıkta görünür ve biter.
Bir duruşun, bir duyuşun, bir hissedişin taşıyıcısı olarak dergi, okurun gelişigüzel olanla bağını sınırlar.
–Ülkemizde yayın hayatına devam eden dergilerin büyük çoğunluğu kültür sanat ve edebiyat dergisi alt başlığı ile yayınlanmakta. Bu eksende dergi ne kadar günceldir? Derginin siyasal, ekonomik ve politik kavramlara karşı duruşu nasıl olmalıdır?
-Ciddi yazar, yazdıklarının zaman ve hayatla temasını kuran yazardır. Onun yazdıkları her durumda zaman dışı kalmaz. Elbette hayatı toplumla birlikte yaşayan yazar da olan bitenlerden etkilenecek, olup bitenlerin üstesinden gelmenin yollarını arayacaktır. Dergilerin, dergi isminin altına yazılmasını tercih ettikleri “kültür, sanat ve edebiyat” ifadesi bir tercihe karşılık gelmez mi? Magazin dışında bir yol seçtiklerinin işareti olamaz mı? Açıkçası daha baştan ciddiyeti tercih etmek anlamını taşımaz mı?
Aynı hayatı yaşayanlar aynı dili konuştukları gibi aynı düşünceyi de paylaşır. Dolayısıyla siyasal, ekonomik ve politik şartların içinden geçen yazar kendi dil ve düşünce bütünlüğü içerisinde bir bakış açıcı oluşturur. Siyasal, sosyal ve ekonomik şartları sorgulayarak tutarlı yaşamayı kendisine ölçü alır. Okurlarına da bu görüş açısını taşır.
Bir yerde hayata dokunur da yaşamanın güncel kokusunu yazdığı öyküye, şiire, denemeye yansıtır. Bu durumu ancak ciddi okurlar algılar. Yazarın güncele dönük mecburiyeti yaşama tarzından kaynaklanan zorunluluğa karşılık gelir. Yazmayı bir yaşama tarzına dönüştüren yazar için hayatla ilgisiz bir yazı yazması düşünülemez.
–Ülkemizde yayın hayatına başlayan pek çok dergi yılını doldurmadan kapısına kilit vurmaktadır. Dergiler neden uzun soluklu olmuyor? Bu eksende dergi çıkarmak ile devamında yaşanan zorluklar nelerdir?
-Günümüzde teknolojinin yaygınlaşması sonucu dergiler kolayca çıkarılabilip piyasada görülebilmektedir. Günümüzde dergiler genellikle uzun arayışlar sonucu çıkmıyor. Başlangıçta birkaç hevesli insanın bir araya gelmesiyle heyecanla çıkıyor dergi. Bir süre sonra da tutku ateşi yerini yılgınlığa bırakıyor. Yayın ağından çekilmenin dışında bir seçenek kalmıyor ortada.
Özellikle günümüzde ekonomik koşulların ağırlaşması heves ve heyecanı dizginlemeyi gerekli kılıyor. Özcesi tutku her şeyi karşılamaya yetmiyor. Yanı sıra her türden birikim de gerekiyor.
Çıkarılan her dergi kendi okurunu oluşturmalıdır. Bu da mutlak surette okur seviyesini sürekli yükselterek gerçekleşebilir. Bütünüyle aynı şeylerin yazılıp çizilmesi okuyucuyu bir süre sonra izlediği dergiden koparır. O hâlde okur katında ve derginin sürdürülebilir olmasında yazılanların niteliği de önem arz ediyor.
–Bilindiği üzere şehrimiz kendisini edebiyatın, şiirin başkenti olarak sunuyor. Şehrimizdeki edebî iklim ile bu edebî iklime yayın hayatına devam eden dergilerin katkıları nelerdir?
-1950’li yıllardan başlayarak Maraş’ta sürekli dergiler ve gazeteler yayınlana gelmiştir. Dergilerin olmadığı zamanlarda ise şehirde yayın hayatını sürdüren gazetelerde sanat edebiyat sayfalarına yer verilmiştir. Maraş Lisesinin çıkardığı Hamle, Maraş İmam Hatip Okulunun çıkardığı Gonca ve Dost dergileri bu durumun açık göstergesidir. Yine o günlerin Maraş’ında yayımlanan Demokrasiye Hizmet, Gençlik, Engizek, İnkılap, Maraş’ın Sesi, Kahramankent, Işık, Aksu, Kahramanmaraş’ta Bugün, Manşet gibi gazetelerde düzenlenen sanat, edebiyat, kültür sayfaları da sözünü ettiğim durumun aşikâr ifadesidir.
1960’taki Cahit Zarifoğlu’nun tek sayılık Açı’sı, Aralık 1976 ile Mart/Nisan 1977 tarihleri arasında İsmail Kıllıoğlu yönetiminde Milli Türk Talebe Birliği çıkan 5 sayılık Kelam dergisi; Şubat 1978’den itibaren Mehmet Nalbant yönetiminde çıkmaya başlar. Milli Türk Talebe Birliği adına çıkarılan 9 sayılık bu dergide o günün koşulları içerisinde sesi soluğu olan bir dergi hâline gelir. 1980’lerin ortasından başlayarak Andırın’da yayımlanan İkindi Yazıları ise 131 sayı çıkar. 1980’lerin sonunda da Maraş’ta Dolunay dergisi yayın hayatına başlar. Süreç içerisinde İnsansaati, Yalnızardıç, Kuyudaki Koro, Alkış, Güzlek, Altın Külah, Vesselam, Usare, Düşeyaz, Evelâhir, Yitiksöz, Berdücesi, Müşterek gibi dergiler yayımlanır. Elbette adını zikrettiğim dergilerin çok fazlası çıkmıştır Maraş’ta. Okul dergileri de apayrı bir yekûn teşkil eder.
Edik, Sütçü İmam, Uzunoluk, Tarihi Uzunoluk, Madalyalı Şehir Kahramanmaraş gibi yılda bir kereliğine çıkan dergileri de söz konusu dergiler harmanına katmadan liste tamamlanmaz.
–Kalemi kadar mütefekkir kişiliği ile de öne çıkan Cemil Meriç’in dergiler hakkında söylediği “hür tefekkürün kalesi” söylemini açar mısınız?
-Dergi, her türden yazının özgürce okura sunulduğu bir sergi alanıdır. Okur beğendiğini seçme ve okuma imkânına sahiptir.
Her ne kadar dergiler ideolojik yönsemeler içerisinde olsa da, derginin bağımlı olduğu ideolojik tutumla kendisini şartlamayan yazarların ürünleri de yer alır. İnsani bir duruma karşılık gelen kelamın akışı dergilerde çeşitlenerek kalpten kalbe taşınır.
Yazar kendini yayımladığı ürünleriyle öncelikle dergilerde tartar. Yazılanların zamana dayanıklı olanları yaşar da zamana dayanamayanlar kaybolur gider.
Dergilerde yayımlanan yazılarda, yazının niteliği yazarın kimliğinin önüne geçer. Dergide yazıları görücüye çıkan yazar, bir ömür biriktirdiklerinin hasılasını dergi okurunun önüne serer. Bu tutumuyla yazar, âdeta beğen beğenebildiğini der gibidir. Özgür düşüncenin ufuklarına gide gele kelimeleri küfünden arıtır. Kendisini varoluş gerçekliği dışında bir şeyle şartlamaz.
Yazının mihveri olarak dergi, kendi kozasını örerek düşüncenin gelişimine katkı sağlar.
Dergicilik ekseninde taşra ve merkez dergiciliği diye bir ayrım var mıdır? Yerel ve ulusal dergicilik var mıdır? Bunları ayıran fark nedir?
-Dergiler, yayımlandıkları yer göz önünde bulundurularak değer kazanıyor günümüzde. Verili koşulların ağının uzağında nefes almak zorunda kalanlar için var olma hakkı tanınmıyor neredeyse. Egemen işleyiş kendi ağını örerek dışarıda kalanlara ilgisizliği örgütlüyor. Dolayısıyla zor koşullarda yayınını devam ettiren dergiler ne kadar nitelikli olursa olsun dikkate alınmıyor.
Taşra kıt imkânların mahşeri iken metropol ve megapoller geniş imkânların merkezidir. Dergiler yayımlandığı yere ve içeriğine bakarak değerlendirildiğinde belki böyle bir ayrım söz konusu olabilir. Kimi dergiler bulunduğu yerin dışına çıkamadan yayın dünyasından çekilir. Kimi dergilerse aynı şartları paylaşmış olmasına rağmen yayınlandığı yerin sınırlarını aşarak büyük kentlerde çıkan dergilerle yarışır. Merkezden seslenenlerle merkeze yürüyenler arasında eşit imkanlar olmamasına rağmen merkeze yürüyenler önlerine konan barikatları aşarak megapol ve metropol dergileri ile aynı tezgâhlarda yan yana sergilenme imkânını elde eder. Etkisini geniş kitlelere duyurmak arzusunu ortaya koyar. Oysa çokça emek ve ürün niteliğinin söz konusu olması gerekir.
–Pek çok yayınevinin yazarlara ticari gözle bakıp, önüne gelen her taslağı kitaplaştırdığı günümüz yazın dünyasında, özellikle yeni yazarların kendini ölçme ve değerlendirme mercii olarak dergileri görebilir miyiz, bu eksende yeni kalemlere yol ve yön gösterir misiniz?
-Yazar adayı, yazdıklarını dergiler kanalıyla okur önüne çıkarır. Kendi yazdıklarını bulunduğu dergi ortamı içerisinde tartar. Olan bitenlerle yaptıklarının ilgisini kurar. Yazdıklarıyla okur hassasiyetinin oluşmasına katkı sağlar.
Ne ki günümüzde yazı ve yazmanın ciddiyeti giderek azalmaktadır. Hemen her şey bir tüketim nesnesi hâliyle salınmaktadır ortalığa. Yayınevleri de buldukları yazarın popülerleşmesini arzulayarak popülaritenin kuşatması altına alıyor yazarı. Bir anda tanınmak ve eserlerin baskı üstüne baskı yapmalarının reklam kültürüyle de beslemesi yapılıyor. Böylelikle yazarla yayıncı arasında bir şekilde bir ortaklık kuruluyor. Yayınevi yazarı pazar malzemesine dönüştürmenin yöntemlerini öğrenerek işleyişe katkı sağlıyor.
–Gelişen teknoloji ile birlikte, e kitap, e gazete ve netice itibari ile e dergi konusunda ne düşünüyorsunuz? Dergilerin aynı zamanda internet sitelerinde PDF olarak yayınlamaları doğru mu? Zamanla yazılı materyal olarak elimize alıp dokunduğumuz, varlığını hissettiğimiz dergiler tarihin tozlu raflarında mı kalacak?
-E-Kitap, E-Gazete ve E-Dergi günümüzün bir gerçekliği. Kaçışı zor olan bir süreçten geçiyor insanlık. Teknolojik olan her şey hayatımızın ayrılmazı hâline geliyor. Bu durum ise özne insanı nesne konumuna indirgiyor. İnsan nesneleşmekle teknolojinin oyuncağı hâline geliyor. Kendi açmazının nöbetçisi yazılıyor.
Bütün bunlara rağmen insan özneliğini yeni baştan kuşanacaktır. Kendisi oluş eylemliliğine sadakatini ortaya serecektir. Çünkü insansız bir eylemin kalıcı olma durumu yoktur. Neticede teknoloji de insan emeğinin bir ürünü olarak zuhur ediyor. Her ne kadar görünüşte basılı kitap ve dergi azalıyor gibi bir durum hâsıl olsa da basılı kitap ve derginin mevcudiyeti hiçbir şekilde sona ermeyecektir. Geriye çekilir gibi olsa da basılı kitap ve dergiye yönelen ilginin devam edeceğini düşünüyorum.
Okura ulaşma noktasında dergilerin pdf olarak yayımlanmalarının iyi olacağını düşünüyorum. Sürekli çeşitlenen hâliyle yeni yayımlanan her dergiye ulaşmak bir yandan ekonomik zorlukları beraberinde getirirken diğer yandan da ilgili okur için ulaşma kolaylığını sağlayacağı kanısındayım.
-Sorularımıza verdiğiniz cevaplar için teşekkür ederiz.
-İlginiz için ben teşekkür ederim.
Hazırlayan: Vedat Ali Kızıltepe, Düşeyaz dergisi, Şubat-Mart 2025.

























